24 Kasım 2022 Perşembe

Gençlik ve güzellik iksiri Kolajen nedir?

 GENÇLİK,SAĞLIK VE GÜZELLİK İKSİRİ KOLAJEN NEDİR?


Sevgili okurlar sizler için sağlığımıza çok yararlı olan Kolojen hakkında yaptığımız araştırmayı sizlere anlatmak istedik. 

KOLAJEN NEDİR, NE İŞE YARAR?

Kolajen, deri, kemik, kas, eklem, diş, kornea ve dokularda bulunan vücudun yapısal iskeletini oluşturan proteinlerdir. Kelime anlamı olarak Yunanca "Kolla" yapıştırıcı, bağlayıcı anlamı taşır.

Kolajeni, dokuları bir arada tutan ve destek sağlayan güçlü bir yapıştırıcı, olarak düşünebilirsiniz. Kolajen, fibroblast ve diğer hücreler tarafından oluşturulur. Temel görevi ise bağ dokuları güçlendirmek ve cilde esneklik kazandırmaktır. 

Vücudumuzda kolajen olmadan vücut parçalarımız bir arada kalamaz. 

Vücut bağ dokusunun %80 gibi büyük bir bölümünü oluşturan kolajenin temel görevi, cilde güç, esneklik ve sağlamlık vererek, cilt yapısını oluşturan bir ağ oluşturmaktır. 

KOLAJEN KULLANMANIN FAYDALARI NELERDİR?

Kolajen; cilt sıkılaşmasını sağlar, saç dökülmesinde azalma, yüz cildinde yenileme, uyku düzeninde iyileşme,  sağlar. 

Kasları, kemikleri, bağışıklık sisteminizi güçlendirir. 

Kolajen kalp sağlığı için faydalıdır. 

PEKİ KOLAJEN EKSİKLİĞİ NASIL BELLİ OLUR?

Cilt yüzeyindeki kolajen eksikliği belirtileri:

Cildin nem dengesinin bozulması. Cilt kuruluğu. Ciltte sarkma. Ciltte kırışıklık, Cilt üzerinde renk eşitsizliği. Ciltte yanık, kesik ya da yaralanma halinde iyileşme sürecinin uzaması.

Solgun cilt görünümü. 

COLLAGEN NERELERDE VAR?

Kolajen, vücudumuzdaki bağ dokuyu eniler ve güçlendirir. Doku, organ ve diğer yapılara sağlamlık, esneklik, direnç kazandırır. Özellikle cilt/deri, saç, tırnak, kas, kemik ve kıkırdak gibi dokularda bulunur. 

KOLAJENİ KİMLER KULLANMAMALI?

18  yaşından büyük herkes kolajen kullanabilir. Kolajen kullanımında bir yaş sıkıntısı yoktur. Genel olarak kullanımı güvenlidir. 

Kronik böbrek ya da karaciğer yetmezliği gibi rahatsızlığı olan hastalar;hamileler, emzirenler doktorlarına danışmalıdırlar.

KOLAJEN CİNSEL GÜCÜ ARTTIRIR MI?

Kalp sağlığına fayda sağlayan bir protein olarak bilinir. Cinsel gücü arttırarak, sağlıklı bir cinsel yaşam sunar. Kilo kontrolünün sağlanmasına yardımcı olur.

KOLAJEN KULLANMAK KİLO ALDIRIR MI?

Kolajen, kilo aldırıcı özelliğe sahip değildir. Kolajen kullanmak kilo aldırır mı sorularının üzerinde yapılan araştırmalarda, kolajenin tok tuttuğu gözlemlenmiştir. Kolajen kullanmaya başladığınızda vücuttaki yağ dokuları azalır ve kas dokuları güçlenir. 

YÜZDEKİ KOLAJEN NASIL ARTAR?

Kolajen üretimini arttırmak için; Soya ve soya ürünleri, Omega 3 yağ asitleri içeren besinler, et, yeşil sebzeler, yumurta akı, antioksidan içeren gıdalar gibi besinler kolajen üretimini arttırabilmektedir. Kemik suyu tüketmek de kolajen miktarını arttırmaya yardımcı olabilmektedir. 

Kemikleri ilikleri ile kaynatmak, kelle-paça çorbası içmek Kolajenin artmasına yardımcı olur. 

KOLAJEN SAÇ ÇIKARIR MI?

Kolajen saç bakımı için önemli bir bileşen olduğu gibi saçların yeniden çıkmasını sağlayan amino asitler açısından da oldukça zengindir. Özellikle kellik ve belirli bölgelerde seyreleşmelerin görüldüğü saçlarda kolajen kullanımı ile yeni saç kökleri elde edilebilmektedir.

KOLAJENİ KULLANMAK İÇİN HANGİ DOKTORA DANIŞILMALIDIR?

Kolajen aşısı için gidilecek doktor dermatologlar, plastik cerrahlar veya Sağlık Bakanlığınca yetki verilmiş doktorlardır. 

KOLAJEN KULLANIMINA KAÇ YAŞINDA BAŞLAMALI?

Kolajenler her yıl %1 oranında daha az üretilmektedir. Bu nedenle kolajen takviyesi için ideal yaş 20 yaş ve sonrası olmaktadır. Yaşlanmanın içsel olarak başladığı dönem olan 20 yaş sonrasında kolajen üretimi oldukça azalmaya başlayacak takviyeye ihtiyaç duyulabilecektir. 

DOĞAL KOLAJEN NASIL ELDE EDİLİR?



KOLAJEN BİR PROTEİNDİR VE TÜM PROTEİNLER GİBİ AMİNO ASİTLERDEN OLUŞUR. 

Vücuttaki kolajen miktarını korumak ve arttırmak için protein içeren gıdaların tüketimini arttırmanız gerekir. Kırmızı et, beyaz et, süt, yumurta, yoğurt, peynir, baklagiller ve kabak çekirdeği bol miktarda protein içerir. 

KIRIŞIKLIK İÇİN HANGİ KOLAJEN KULLANILIR?

Kırışıkların yok olması, engellenmesi gibi konular için genel olarak en etkili kolajen tipi Tip 1 kolajendir. Tip 1 kolajen parçaların bir araya getiren ve onları koruyan liflerden oluşmaktadır. Ayrıca dokuları bir arada tutarak ve gerginleştirerek cildin esnek bir yapı kazanmasını sağlamaktadır.

KOLAJEN YÜZÜ GENÇLEŞTİRİR Mİ?



Kolajen, cilt ve vücudun diğer bölümleri tarafından üretilen yapısal bir proteindir. Bu değerli protein ve elastin gibi diğer proteinler genç bir ciltte daha fazla bulunur. Bu yüzden de çocuk ve gençlerin cildi pürüzsüz ve parlaktır. Kolajen, cilde güç, pürüzsüzlük ve esneklik kazandırmak için keratin ile çalışır. 

EKLEM VE KAS İÇİN HANGİ KOLAJEN

Kıkırdak, eklem, kas ve kemik desteği için, Kolajen Tip 2 Doğası değiştirilmemiş Tip 2 kolajen kıkırdak ve eklemlerde en güçlü desteklerdendir. Hidrolize Sığır Kolajeni doğası değiştirilmiş Hidrolize sığır kolajeni kemik ve eklem sağlığını destekler. 

KOLAJEN NE KADAR SÜREDE ETKİ EDER?

Kolajen kullanımı yaşa ve cildin deformasyon derecesine göre değişir. Ancak yapılan tüm klinik çalışmalar, kolajenin etkisini görebilmek için en az 3 ay kullanılması yönündedir. Kolajenin bu 3 aylık süre boyunca hiç ara verilmeden kullanılması önemlidir. 

KOLAJENİ NE ZAMAN KULLANMALIYIM?

Sıvı ürünlerin emilimini hızlandırmak için, en önemli husus aç karna alınması. Dolayısıyla tüketim için iki seçeneğimiz var; sabah aç karna ve akşam yatmadan hemen önce. Uzmanlarımız her ikisini de öneriyorlar.

EN ÇOK KOLAJEN HANGİ GIDALARDA VARDIR?

Et, Tavuk, Balık. 

Kolajen yönünden en önemli kaynaklar; sığır eti, tavuk eti, hindi eti, sakatatlar ve balıklardır. En iyi protein kaynakları olan bu besinler cildin esnekliğini ve sıkılığını arttırır. Cilt hücrelerinin bozulmasına engel olur. Büyük baş ve Küçük baş hayvanların ayaklarından alınan kemiklerin ve paça dediğimiz bölümlerin kaynatılarak, çorba yapılarak içilmesi çok yararlı olur. Bu hususta atalarımızın da tavsiyeleri vardır. Kemikler kırıldığında, paça çorbası içilmesini önerirler. 



KOLAJEN KAS AĞRILARINA İYİ GELİR Mİ?

Kolajen tedavisi, fizyolojik eklem hareketlerinden ileri gelen ağrıları ve postüre bağlı oluşan ağrıları da azaltabilmektedir. 

KOLAJEN KİREÇLENMEYE İYİ GELİR  Mİ?

2016'da Almanya Kolajen Araştırma Enstitüsün'de Amerika Nebraska Üniversitesi'nde yapılan bilimsel çalışmalar kolajen peptitlerin kilo kontrolü sağladığı için kireçlenme tedavisinde de etkin olduğunu ortaya koymuştur. 

KOLAJEN TAKVİYESİ ALMAK ZARARLI MI?

Kolajen takviyesinin genellikle güvenli olduğu ve bildirilmiş bir yan etkisi olmadığı belirtilmektedir. 

KOLAJEN İLTİHAP SÖKER Mİ?

Bu aminoasitler sayesinde kıkırdak onarımı için çok etkili olduğu bilinen kolajen peptitler, aynı zamanda ağrı ve iltihaplanmayı azaltmada da önemli rol oynar. 

KOLAJEN İLAÇ MIDIR?

Hayır, kesinlikle ilaç değildir. besin takviyesidir. 

Kullanmadan evvel doktorunuza danışmanızda da yarar görülmektedir. 

KOLAJEN NEREDEN ELDE EDİLİR?

Kolajen nereden elde edilir sorusuna kısaca yanıt vermek gerekirse, kolajen doğada yalnızca insan ve hayvanlarda bulunan bir protein türü olduğu için yalnızca balık, sığır, tavuk gibi hayvansal kaynakların kolajen yönünden zengin dokularından (bağ dokular, deri, kırıkdak vb) üretilir. 

Kolajeni yalnızca bu gibi hayvansal kaynaklardan alabilirsiniz. Dilerseniz kelle paça çorbası, kemik suyu gibi kolajen içeren besinleri evde kendiniz hazırlayabilir, dilerseniz pratik şekilde hazır saflaştırılmış toz, tablet ve sıvı kolajen takviyelerine yönelebilirsiniz. 

NOT: (Ben ve aile büyüklerim Kolajen'i güvendiğimiz firmadan alıyor ve kullanıyoruz. Bu konuda daha detaylı bilgi almak ve ürünü tanımak ve almak  isteyenler, sayfanın altında yer alan yorum bölümüne, yorum göndererek, telefon ve meil adreslerini yazarak bilgi isteyebilirler.)

https://www.youtube.com/channel/UCzmvljEuMEvlwBy7jQ3esvA



Rukiye DEMİR

Türkgücü Televizyonu Kayseri Temsilcisi

Gazeteci

Kaynak: https://www.dynavit.com.tr/aradiginbilgi/kolajen-nedir-faydalari-nelerdir

https://www.bayindirhastanesi.com.tr/blog/kolajen-nedir-ne-ise-yarar-collagen-faydalari-nelerdir-573

https://www.acibadem.com.tr/hayat/kolajen-nedir/

https://www.supraprotein.com/kolajen-nereden-elde-edilir

·    


30 Ağustos 2020 Pazar

YAŞAMIMIZDA VE BİLHASSA SAĞLIKLI YAŞAMIMIZDA BOR

YAŞAMIMIZDA VE BİLHASSA SAĞLIKLI YAŞAMIMIZDA BOR

YAŞAM'DA BOR

Yer yüzünde bileşikler halinde, toprak,kaya ve su da az miktarlarda fakat yaygın olarak bulunan bir elementtir. Yer kabuğunda 10-20 ppm, deniz ve okyanuslarda ise 0,5-9,6 (ortalama 5,6 ppm) seviyelerinde bor bulunduğu bilinmektedir. Bor; bitki, hayvan ve inan hücreleri tarafından sentezlenemediğinden, beslenme yolu ile dışarıdan alınması gereken bir iz elementtir. Borun bitkilerin normal gelişmesi ve optimal derecede ürün vermeleri için gerekli bir element olduğu 1920'lerden itibaren bilinmektedir. 

Kaynak: etimaden.gov.tr.


SAĞLIK'DA BOR

Bor, hücre zarı fonksiyonu, mineral, hormon ve nükleik asit metobolizmalarında rol oynayarak;

1) Reaktif oksijen radikallerini detoksifiye edebilen önemli bir antioksidandır. Bor antioksidant özelliği ile ateroskleroz hastalığının önlenmesinde de etkili bir rkol oynamaktadır. (Oksidatif stres üzerine olan etkileri)

2) Kalsiyum, fosfor, vitamin D, magnezyum, molibden, alüminyum gibi çeşitli mikrobesinlerin metabolizmasında regulatör bir rol oynamaktadır. Böylece, kalsiyum ve magnezyum azalmasını önleyerek kemik ve diş yapısını koruduğu bilinmektedir. (Mikrobesin metabolizması üzerine olan etkileri)

3-Steroid hormon metabolizmasını olumlu yönde etkilediği bir çok çalışma ile kanıtlanmıştır. Steroid hormon seviyesinin yükselmesi kalsiyum atılımını azaltmaktadır. Dolayısıyla, borun günlük olarak yeterli miktarda alınması osteoporozun önlenmesi veya tedavisinde oldukça önemlidir. (Steroid hormon metabolizması üzerine olan etkileri)

4- T Hücrelerinin aktivitesini azaltarak ve serumdaki antikor konsantrasyonlarını düzenleyerek artirit sonucu oluşacak olumsuz etkileri azalttığı birçok çalışma ile kanıtlanmıştır. (Romatoid artrit üzerine olan etkileri)

5- Zihinsel fonksiyonların gelişiminde; kısa ve uzun dönem hafıza, el becerilerinde artış, dikkat idrak ve kavramada etkili olduğu bilinmektedir. (Beyin fonksiyonları üzerine olan etkileri)

Kaynak: etimaden.gov.tr.


TEDAVİ'DE BOR KULLANILMASI

SAĞLIKLI, GÜÇLÜ KEMİKLER VE EKLEMLER İÇİN BOR BİLEŞİKLERİNİN ÖNEMİ YILLARDIR BİLİNEN BİR GERÇEKTİR. AYRICA BOR BİLEŞİKLERİ; OSTEOPOROZ, DEPRESYON, KALP RAHATSIZLIKLARI, EKLEM İLTİHABI (ROMATOİD ARTRİT), MİGREN AĞRILARI, YARA İYİLEŞMESİ, ZİHİNSEL FONKSİYONLARIN VE HORMONAL AKTİVİTİLERİN DÜZENLENMESİ, HALSİZLİK, TER BASMASI, SIRT AĞRISI GİBİ RAHATSIZLIKLARIN TEDAVİSİNDE KULLANILMAKTADIR. KANSER TEDAVİSİNDE BOR BİLEŞİKLERİ İKİ FARKLI UYGULAMA İLE KULLANILMAKTADIR. BOR BİLEŞİĞİ İÇEREN KANSER İLACI ETKEN MADDESİ; BORTEZOMİB BOR BİLEŞİĞİ KULLANILARAK ÖZELLİKLE BEYİN VE BOYUN KANSER TEDAVİSİNDE KULLANILAN TEDAVİ YÖNTEMİ: Bor Nötron Yakalama Terapisi (BNCT-Boron Neutron Capture Therapy)
Kaypnak: etimaden.gov.tr.
KANSER TEDAVİSİN'DE BOR
ulusaltanitim.medirevo.com.tr.
Bortezomib, Amerika Gıda ve İlaç Dairesi (FDA-Food and Drug Administration) onaylı bor katkılı ilk kanser ilacıdır ve multiple miyelom (Multiple Myeloma) tedavisinde kullanılmaktadır. Multiple miyelom bir tür kan kanseridir. Bortezomib, multiple miyelom tedavisinde proteazom inhibitörü olarak kullanılmaktadır. 
Kaynak: etimaden.gov.tr.
BNCT
Bor Nötron Yakalama Tedavisi (BNCT), çeşitli tümörlerin, özellikle beyin tümörlerinin ve melanomanın, tedavisinde kullanılan iki bileşenli radyasyon tedavi yöntemidir. Birinci bileşeni tümör hücrelerinde toplanan kararlı bor izotopudur (10B), ikinci bileşeni ise düşük enerjili nötron kaynağıdır. Tümör hücrelerinin içindeki veya hemen bitişiğindeki 10B, nötron kaynağından gelen nötronları yakaladıktan sonra parçalanmakta ve açığa çıkan yüksek enerji yüklü parçacıklar (7Li ve 4He) saece tümör hücrelerine zarar vermektedir. 
Kaynak: etimaden.gov.tr.
BORDAN GELEN SAĞLIK
Türkiye'nin en değerli yer altı kaynakları arasında olan bor; yapılan araştırmalar doğrultusunda insan sağlığına önemli ölçüde katkı sağlamaktadır. İnsan vücudunda düşük miktarlarda ihtiyaç duyulan bor; besinler ve su yoluyla dışarıdan alınan bir mineraldir. 1981 yılında sağlık sektöründe yapılan araştırmalar doğrultusunda bor ürünlerinin insan vücudunda olumlu etkilere yol açtığı tespit edilmiştir. Bu doğrultuda, sağlık sektöründe de her geçen gün aygın bir kullanım alanına erişen bor;  birçok tedavide kullanılarak etkin sonuçlar vermeye başlamıştır. İnsan vücudunda olumlu etkileri kanıtlanmaya devam edilen bor; besinler yoluyla tüketildiğinde halsizlik ve stres oluşumunu minimum seviyeye indirmektedir. Ayrıca, prostat kanserinin önlenmesi tedavisinde, göz iltihaplarının sterilizasyonunda, merhem yapımında ve özellikle beyin kanseri tedavisinde etkin olarak kullanılmaktadır. 
TEDAVİLERDE ETKİN OLARAK KULLANILAN BOR
Bor ürünlerinin kullanıldığı sağlık sektöründe yapılan araştırmalarda, borun insan vücudunda bakır, magnezyum ve benzeri elementlerin emilimini arttırmasından dolayı kemiklerin güçlendiği gözlemlenmiştir. Bu durum ağrıların azalmasına ve kemik yapısının güçlenmesine yardımcı olmaktadır. İnsan metabolizmasında kalsiyum, magnezyum ve fosfor dengesini ayarlayan bor; fosfor dengesini de optimum seviyeye getirerek kasların ve beyin fonksiyonlarının gelişmesine katkı sağlamaktadır. Ayrıc bor; osteoporoz tedavilerinde, alerjik hastalıklarda, psikiyatride, kemik gelişiminde, artiritte (iltihaplı romatizma  tedavisinde) ve menopoz tedavisinde de yaygın olarak kullanılmaktadır. Beyin kanserinin iyileştirilmesi tedavisinde etkin olarak kullanılan Borlu Nötron Yakalama yöntemiyle; hasta hücrelerin seçilerek imha edilmesi ve sağlıklı hücrelere zararının minimum düzeyde tutulmasına yardımcı olmaktadır. 
SAĞLIĞA BOR DOKUNUŞU
Sürdürülmeye devam edilen bilimsel araştırmalarla canlıların yaşamlarında gerekli bir element olan bor; insan sağlığına sağladığı katkılarla sağlık ektöründe giderek önemli bir konuma erişmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından yapılan açıklamada;  yetişkin sağlıklı bireylerin beslenme yolu ile 1-13 mg. bor tüketebileceği belirlenmiştir. Elma, armut, erik, hurma gibi meyvelerde, fasulye, nohut, mercimek vb. sebzelerde bol miktarda bulunan bor, pastörize sütlerin içeriğinde de yoğul olarak bulunmaktadır. Bor ürünlerinin oğada benzeri olmayan özellikleri sayesinde yerinin doldurulması neredeyse imkansızdır. Günümüzde yapılan araştırma sonuçları bir insanın günlük olarak belirli miktarlarda bor elementine ihtiyaç duyduğunu göstermektedir. 
GÜNLÜK HAYAT'TA BOR
Kozmetik ürünler, deterjanlar ve biyosidal ürünlerin kullanımıyla da bor günlük yaşamımızda yer almaktadır. 
Biyosidal ürünler; mikroplarla mücadelede ve mantar istilalarında kullanılmaktadır. Aynı zamanda zararlı organizmaların önlenmesi, bazı zararlıların yok edilmesi ve yaşam kalitesinin yükseltilmesi için de gereklidir. Bu bağlamda; lens solüsyonları, mehremler, gargaralar, göz damlaları, ahşap koruyucular, prestisitler, insektisitler, sabun ve bazı temizlik ürünleri bor katkılı olarak üretilmektedir.
Sabun ve deterjanlara, mikrop öldürücü jermisit) ve su yumuşatıcı etkisi ve bunlarla birlikte beyazlatıcı etkisini de arttırmak için bor katkılı bileşikler eklenmektedir. Örneğin; deterjanlara katılan sodyum perborat, aktif bir oksijen kaynağı olduğundan, etkili bir ağartıcıdır 
Kozmetik ürünler (kişisel bakım ürünleri, krem, fondöten, kapatıcılar) ise borlu bileşiklerin deride yumuşaklık ve kapatıcılık gibi özellikleri arttırmasının yanı sıra antiseptik özelliğinden dolayı da bor katkılı olarak üretilmektedir. 
Besinlerin yanı sıra kullandığımız deterjan ve kozmetik ürünler ile de bor, günlük yaşantımızda iç içe olduğumuz bir elementtir. Farklı formüllerde (Sodyum perborat vs.)deterjan sanayinde kullanılan bor, ev temizliğinde, kişisel bakım ürünlerinde ve endüstriyel alanda ağartıcı ve bakterilere karşı koruyucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Kometik ektöründe ürüne kazandırdığı yumuşaklık, yapışkanlık ve dayanıklılık özellikleri sebebi ile tercih edilen bir elementtir. 

Kaynak: etimaden.gov.tr
boren.govbtrb
YUKARIDA BOR MADENİNİN İNSAN SAĞLIĞINDAKİ YERİ VE ÖNEMİ ANLATILMIŞ BULUNMAKTADIR. 
MEDİREVO A.Ş. Aldığı yetki ve izinler ile Türkiye'de ve Dünya'da Bor ile Keneviri birleştirerek kullanan tek firma özelliğini taşımaktadır. Şirket insan sağlığı için ürettiği ürünleri halkın kullanması için hizmete sunmuş bulunmaktadır. 
Yukarıda anlatılan bazı önemli hastalıklara destek amaçlı yarar sağlayabilecek (İlaç olmayıp, sadece gıda takviyesi olan ürünleri)  gıda takviyesi olan ürünleri Doktorunuzun tavsiyesi üzerine, kullanabilirsiniz.
Ürünlere ulaşmak isteyenler firmanın yetki verdiği Sponsorlar sayesinde ürünleri alabilme imkanına sahiptirler. 

https://borlu.medirevo.com.tr/

Linkleri tıklayarak, gerek firma hakkında ve gerekse ürünler hakkında gerekli bilgilere ulaşabilir, E Ticaret üzerinden alış verişinizi ister kredi kartı ile isterseniz kapıda ödeme ile Medirevo A.Ş.nin sorumluluğu altında yapabilirsiniz. 

22 Eylül 2019 Pazar

Alzheimer, hafızanın yavaş yavaş kaybolduğu bir hastalıktır.


ALZHEİMER, HAFIZANIN YAVAŞ YAVAŞ KAYBOLDUĞU BİR HASTALIKTIR.


Sevgili okurlar; bazen hiç ummadığmız bir anda, ummadığımız mucizelerle karşılaşabiliriz. Çok basit bir tedavi, çok önemli bir hastalığın iyileşmesine sebep olabilir.
İşte bizim de elimize geçen bir bilgiyi sizinle paşlaşmak istedik. Yaşanmış bir olayı anlatarak, basit bir olayla son yüzyılın baş belası olan unutkanlık ve Alzheimer hastalığı ile ilgili bir anıyı siz okuyucuların bilgisine sunuyoruz.

“Alzheimer, hafızanın yavaş yavaş kaybolduğu bir hastalıktır.
Bir zamanlar, erkek ya da kadın anılarını tamamen kaybetti.
Lütfen dikkatlice okuyunuz.  
Kendiniz ya da ailenizdeki biri bu hastalığa yakalanıyor olabilir.
İnsan fiziği her gün bir yaş daha yaşlanır. 50 yaşından sonra pek çok hastalık ortaya çıkabilir
Son yüz yılın en çok endişelendirdiği hastalık ise ALZHEİMER hastalığıdır.
Sadece kendime bakamayacağım, aile üyelerine de pek çok inconininens olacaktı.
Bir gün oğlum eve geldi ve bana ir doktor arkadaşının ona dilini kullanarak bir egzersiz öğrettiğini söyledi.
Dil alıştırması ALZHEİMER’in başlangıcını azaltmak için etkilidir ve ayrıca azaltmak/iyileştirmek için de faydalıdır.
1-    Vücut ağırlığı,
2-    Hipertansiyon
3-    Beyindeki Kan Pıhtısı
4-    Astım,
5-    Uzak görüşlülük,
6-    Kulak sesi,
7-    Boğaz enfeksiyonu,
8-    Omuz/Boyun enfeksiyonu,
9-    Uykusuzluk
Bunlara yararlı olabilecek çok basit hareket ve öğrenmesi de kolay bir ekzersiz.
Her sabah yatağınızdan kalkarken de aniden kalkmayın. İlk önce yatağınıza oturun, birkaç dakika sonra kalkın ve yüzünüzü yıkamaya gittiğinizde, aynanın karşısında, aşağıdaki gibi egzersiz yapın:

 
A-Ağzınızdan dilinizi dışarı doğru uzatın ve 10 kez sağa, sonra sola doğru hareket ettirin.

Dilimi  her gün bu şekilde kullanmaya başladığımdan beri, beynimde kalıcılığım düzeldi.
Unutkanlığım yavaş yavaş azaldı.
Aklım açık ve tazeydi ve başka gelişmeler de oldu.
1.     Uzak görüşlülük az.
2.     Hiçbir doğruluk yok.
3.     İyileştirilmiş sağlık.
4.     Daha iyi sindirim.
5.     Daha az grip/soğuk
Ben daha güçlü ve daha çevikim. “
Dil alıştırması Alzheimer’in kontrolüne ve önlenmesine yardımcı olurmuş.
Tıbbi araştırmalar dilin BIG Beyin ile bağlantısı olduğunu bulmuş.
Vücudumuz yaşlanıp zayıfladığında ortaya çıkan ilk işaret dilimizin sertleşmesi ve sık sık kendimizi ısırmaya meyilli olduğumuzdur.
Dil ile sık sık yapılan egzersiz hareketi beyni uyaracak, düşüncelerimizin küçülmesini engellemeye yardımcı olacak ve böylece daha sağlıklı bir vücuda ulaşacakmışız.
Cit-Senior Citizens.  Diyor ki: “Bu hareketi mutlaka yapın ve etrafınızdaki kişilere de iletin. Ben kendimi iyileştirdim, umarım başkaları da iyileşebilir. “
Denemekte yarar var. Çünkü ilaç almıyoruz. Herhangi bir yan etkisi yok.
Kendi dilimiz, kendi isteğimizle yapacağımız bir egzersiz.
Neden denemeyelim. Neden denemeyelim.
Mutlaka bir faydası olabilir.
Sağlıklı günler sizlerin olsun.


Alzheimer Hastalığı Nedir?
Alzheimer Hastalığı
Alzheimer hastalığı (Alzaymır okunur) ileri yaşın bir hastalığı olup, beynin bazı bölümlerinin zaman içinde giderek hasarlanması sonucu, başta bellek olmak üzere tüm entelektüel faaliyetler, günlük işlevler ve davranışlarda bozulma ile kendini gösteren bir hastalıktır.
Alzheimer hastalığı yaşlılık dönemine ait bir hastalıktır ve hastalığa sahip kişilerin sayısı da gün geçtikçe artmaktadır. Bunun nedeni dünya nüfusunun giderek yaşlanmasıdır.
Yaşlı nüfusun artışının en önemli nedeni, genç nüfusun giderek azalması ve ölümlere sıklıkla yol açan kardiyovasküler hastalıklar, kanser gibi hastalıklara karşı geliştirilen korunma yöntemlerinin de yaşam süresini uzatmada başarılı olmasıdır.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında, 1950’li yıllarda Amerika ve Avrupa’da doğurganlık hızında bir artış gözlenmiş olup, buna “bebek patlaması” (baby boom) adı verilmiştir. Öncekilerden çok daha kalabalık olan bu kuşak, büyüyüp yetişkin olunca daha az sayıda çocuk yapmış, nüfus 2000’lerden itibaren daha önce hiç görülmemiş ölçüde yaşlanmaya başlamıştır.
Şu anda, dünya genelinde 40 milyona yakın Alzheimer hastası olduğunu bilinirken, 2050 yılında bu sayının 115 milyona ulaşacağı tahmin edilmektedir. Türkiye'de ise halen 600 bin ile 1 milyon arası hasta bulunduğuna ait bir tahmin yürütülürken, 2050 yılında Türkiye’nin dünyada en fazla Alzheimer hastasına sahip 4. ülke olacağı düşünülmektedir.
Hastalığa ilişkin farkındalık çalışmaları sayesinde erken tanı konulması, böylelikle hastalığın erken evrede kontrol altına alınması önem taşımaktadır. Bu durum Alzheimer hastaları kadar hasta yakınlarının da yaşam kalitesini arttırırken, hastalığa ait tedavi masraflarını da azaltmaktadır.

Alzheimer Hastalığının Tarihçesi

Hastalığı ilk tanımlayan, Alois Alzheimer isimli Alman nöropsikiyatristidir. 1902 yılında, 51 yaşındaki Auguste Deter isimli hasta, eşi tarafından ilerleyici unutkanlık ve davranış bozukluğu nedeniyle Dr. Alzheimer’a getirilir. Hastayı muayene eden ve takip eden Dr. Alzheimer, 1906 yılında hastanın ölümünü takiben otopsi yapar.
Aldığı beyin örneklerinde hastanın korteksinde incelme, hücreler içinde ve çevresinde farklı birikimlere rastlar. Plak ve lif tanımlarını yapan Alzheimer’ın bu buluşu daha sonraki yıllarda tıp kongrelerinde sunulur ve Alzheimer hastalığı olarak bilinir.

Alzheimer Hastalığının Belirtileri

Alzheimer hastalığının belirtileri şu şekildedir:

Bellek Kaybı
Hastalığın en önemli ve ilk bulgusu unutkanlıktır. Alzheimer hastası yakın geçmişteki bilgi, kişi ve olayları unutur. Hastalık ilerledikçe kişi daha sık unutmaya başlar ve bu bilgileri hatırlayamaz.
Unutkanlık, hastalığın ilk dönemlerinde basit unutkanlıklar olarak başlar.
·         Anahtarını kaybetme
·         İsimleri unutma
·         Randevuları ihmal etme
·         Paranın üstünü almayı unutma
·         Yemeğin altını açık unutma
·         İlerleyen dönemlerde unutkanlığın derecesi giderek artar.
·         Evin yolunu, odaların nerede olduğunu karıştırma
·         Oğlunu babası, kızını annesi zannetme
·         Yemeklere tuz yerine şeker koyma
·         Parasını saklama ve bir daha bulamama
·         Günlük yaşam aktivitelerini yerine getirmede güçlük çekme
Hastalığın diğer önemli bir özelliği günlük yaşam aktivitelerinin bozulmasıdır. Hastaların çoğu günlük işlerini planlayamaz ve tamamlamakta güçlük çeker. Yemek pişirmek, giysi seçmek ya da telefonla konuşmak gibi basamaklı işleri yapmakta zorluk yaşamaya başlarlar.
Hasta geçmişte iyi yaptığı becerilerini kaybeder. Örgü öremez, çivi çakamaz, yemek yapamaz, enstrüman çalamaz, tuvalete gidemez, banyo yapamaz, yemek yiyemez. İdrar ve gaitasını altına veya evin değişik yerlerine yapar.

Psikiyatrik Bozukluklar ve Davranış Bozuklukları

Davranış ve psikiyatrik bulgular hastalığın ilk zamanlardan beri olsa da ileri dönemleri en çok sıkıntıya sokan durumudur.
Alzheimer hastalarının ruh halleri, nedensiz şekilde ani değişimler gösterebilir; çabuk ağlayabilir ya da içine kapanabilir, aniden ve ölçüsüz sinirlenebilirler. Uyumayan, sürekli hareketli, amaçsız gezinen, halüsinasyon gören, aynalarla konuşan, hiç durmadan yemek yiyen ya da hiçbir şekilde yemeyen, şüphecilik yapan, eşyalarını saklayan, bağıran kişiler haline gelirler.
Davranış bozuklukları hastaları onlara bakım verenlere en çok bağımlı kılan nedenler olarak sayılabilir.

Diğer Bulgular

Konuşma güçlükleri: Hastalar konuşurken kelimeleri bulmakta zorluk çekebilir ya da takılabilir. Kelimeler yerine tanımları kullanabilir. Bazen hastanın söylediklerini ya da yazdıkları anlamak güçleşebilir. Örneğin, tarak yerine, saçımı taramak için kullanırım diyebilir. Kalem yerine, kağıda onunla çizerim diyebilir. Yeni kelimeler üretebilir, masa yerine “sama” diyebilir.
Zaman ve mekan karıştırma: Alzheimer hastaları günleri, ayları ve kimi zaman mevsimi karıştırabilir.
Evinin çevresi gibi bildiği yerlerde kaybolabilir, nerede olduğunu unutabilir veya neden orda olduğunu hatırlayamayabilir. Alışveriş yaptığı dükkanları, her zaman gittiği camiyi, yıllardır çalıştığı işyerini, evinin odalarını, günü, saatleri, ayları karıştırmak en sık rastlanan bulgulardandır.
Görüntüleri algılama da karıştırmalar, yazıları okumada ve şekil algısında bozukluklar ortaya çıkar. Görüntüler daha önceden yaşanmış başka mekanlar ile karıştırılabilir. İnsanların yüzleri karıştırılabilir. Trafikte sorun yaşanabilir.
Değerlendirme ve karar vermede güçlük çekme: Yiyeceklerini, giyeceklerini seçme ve karar vermede zorluk yaşar. Kat kat giyinir ya da farklı renk çoraplar giyer.
Soyut düşünme becerisinde güçlük çekme: Atasözlerinin yorumlarını ve anlamlarını karıştırır. Örneğin, damlaya damlaya göl olur ne demek diye sorulduğunda, su çeşmeden akar akar ve bir kaba dolar diye cevap verir.
Eşyaları yanlış yerlere koyma; Alzheimer hastaları sıklıkla eşyalarını yanlış, alışılmadık yerlere koyabilirler. Örneğin, ayakkabıyı buzdolabına koyabilir, yumurtaları yatak altında saklayabilir.

DSM-V’e göre Alzheimer Tanısı

DSM-V (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders= Zihinsel Hastalıkların Tanı ve İstatistikleri El Kitabı) zihinsel hastalıkların tanı kriterlerinin güncelleştirildiği bir bilimsel alandır. Bilimsel ve en son kabul edilen veriler ışığında, DSM-V'e göre Alzheimer demansı tanısı konulabilmesi için şu şartlar olmalıdır.
1.   Karışık dikkat işlevlerinde bozulma
2.   Yürütücü fonksiyonlarda bozulması
3.   Öğrenme ve bellekte bozulma
4.   Lisan bozulması
5.   Algı bozukluğu
6.   Sosyal kognisyonda bozulma 

Dünya Alzheimer Derneği’ne Göre Alzheimer Tanısı

Dünya Alzheimer Derneği, kişilerin kendileri ya da yakınlarının Alzheimer hastalığına yakalanıp yakalanmadığını anlaması için bilinmesi gereken 10 belirtiyi yayınlamıştır. Bu belirtilerden bir veya birden fazlasına sahip olmak bu konu ile ilgili bir merkez ya da hekime başvurmak için gereklidir.
1.   Gündelik hayatı etkileyecek tarzda unutkanlık
2.   Planlama ve hesaplama da zorlanmak
3.   Daha önce sorunsuz yapılan görevleri yapamamak
4.   Zaman ve yerleri karıştırmak
5.   Görüntüleri algılama zorlanmak
6.   Konuşma ve anlamada zayıflamak
7.   Eşyaları kaybetmek ve bunlarla ilgili başkalarını suçlamak
8.   Yargılama ve karar vermede güçlük çekmek
9.   Sosyal aktivitelerden çekilmek
10.               Kişilik ve davranış değişiklikleri göstermek

Alzheimer Hastalığının Evreleri

2011 yılında yapılan çalışmalar ile hastalık evreleri şu şekilde tanımlanmaktadır.
1.   Evre 1: Dışarıdan normal (Klinik öncesi)
2.   Evre 2: Çok hafif bozukluk
3.   Evre 3: Hafif bozukluk
4.   Evre 4: Orta dereceli bozukluk
5.   Evre 5: Orta ciddi bozukluk
6.   Evre 6: Ciddi bozukluk
7.   Evre 7: Çok ciddi bozukluk
Evre 1, hastalığın hasta ve hekim tarafından bilinmesinden çok öncedir. Evre 2 ve 3 birleştirilerek hafif kognitif bozukluk olarak da tanımlanabilir.
Klinik öncesi dönem: Hastalığa ait hiç bir bulgunun olmadığı, bununla beraber beyin hasarlanmasının başladığı dönem klinik öncesi dönem olarak adlandırılır, bu dönemde hastalığı tanımak, muayene ile mümkün değildir. Bununla beraber biyobelirteçlerin ölçülmesi hastalığın var olup olmadığını kesin olarak gösterebilir.
Hafif kognitif bozukluk (HKB): İlk kez Peterson isimli araştırmacı tarafından tanımlanan bu dönem, hastanın kendi ya da yakını tarafından fark edilen unutkanlık yakınması olması, bellek ya da bellek dışı alanlardan birinde kayıp olması (beceri, lisan gibi), bununla beraber kişinin günlük hayatına sorunsuz devam etmesi olarak tanımlanır. Bu kişilerin daha sonraki yıllarda belirgin demans geliştirme riski %15’dir. Bazı araştırmacılar bu dönemi çok hafif kognitif bozukluk ve hafif kognitif bozukluk olarak ikiye de ayırabilmektedirler.
Alzheimer hastalığı, hastalık belirti ve bulgularının net olarak fark edildiği döneme verilen isimdir.
Erken-orta dönem: Hafif unutkanlık, kelimeleri hatırlayamama ve yeni şeyler öğrenememe, yorgunluk, sosyal hayattan çekilme, depresyon gibi belirtiler ile başlar.
Ciddi orta dönem: Hastanın günlük yaşam aktiviteleri gözle görülür şekilde bozulur. Yemek yapamaz, çatal kaşık kullanamaz, elbiselerini çıkarıp giyemez, tuvalet ve kişisel temizliğini yapamaz ve aksatır, evin ve evin içindeki odaların yolunu bulamaz.
Huzursuzluk ve öfke, kaybolmalar, motor yetilerde bozulma, sosyal ilişkilerin bozulması ve paranoya bu evrede sıklıkla görülür.
İleri ve ciddi ileri dönem: Bu evrede hastanın yaşamı için tam bağımlı hale gelmesi ile karakterizedir. Her hastanın bir hasta bakım vereni vardır.
Fiziksel problemler sıklıkla yaşanır. Mesane ve bağırsak kontrolünde, konuşma ya da basit emirlere uymada bozulma, hayal görme, duygusal bozukluk, farkındalık halinin kaybı ve sürekli dolanıp durmalara rastlanılabilir. Bu süreç; hastadan çok, bakımını üstlenen kişilerin problem yaşadığı evre olarak bilinir. Bu evrenin devam ettiği çok ciddi evrede hasta yatağa bağımlıdır.
Hastalıkta kullanılan ilaçlar bu dönemde de devam ettirilmelidir.
Alzheimer’ın kesin tedavisi olmasa da hem süreci yavaşlatmak hem de kimi belirtilerin şiddetini azaltmak mümkündür. Bunun için de erken ve doğru tanı büyük önem taşır.

Nedenleri 

Alzheimer hastalığının en önemli sebebi yaş faktörüdür. Genellikle 65 yaş üstü insanların en sık karşılaştığı hastalıklardan bir tanesidir. Alzheimer hastalığının bir diğer sebep ise cinsiyet faktörü olup kadınlarda daha sık rastlanmaktadır.
Bunun sebebi ise kadınların ortalama yaşam sürelerinin daha uzun olmasından ileri gelir. Düşük eğitim düzeyi, stres, depresyon, kafa travması diğer metabolik hastalıklar ve genetik faktörler Alzheimer hastalığı nedenleri arasında sayılabilir.

Alzheimer Nasıl Anlaşılır?

Alzheimer hastalığının ilk bulgusu unutkanlık şikayetidir. Doktorla hasta görüşmesi sonrasında yapılacak nöropskiyatrik testler hastalığın varlığı, yokluğu hangi tip demans olduğu Alzheimer ise hangi evrede olduğu hakkında bilgiler verir. Tüm bu bulgular hastalıkla ilgili kanıtlar ortaya koysa da görüntüleme yöntemleri ile Alzheimer tanısı daha net bir şekilde konulabilir.

Alzheimer Beyine Nasıl Etki Eder?

Demans hastalıklarının en önemli nedeni beyin hücrelerinin ve dokularının hasarlanmasıdır. Bu hasar hücreler arası haberleşmeyi imkansız kılar ve normal beyin işlevlerinin yeterince sağlıklı yapılamamasına neden olur.
Nöron adı verilen ve sayıları 100 milyarın üzerinde olan beyin hücreleri beyin dokularını oluşturur. Bu hücreler içten ve dıştan pek çok nedenden kötü etkilenebilir.
Beyin dokusu, her bir tarafı farklı fonksiyonlara sahip farklı alanlardan oluşur. Bu farklı alanlar bize düşünme, konuşma, beceri, planlama, öğrenme ve sosyal alanlara uygun davranma şansını verir.
Bu özel alanlara ait hücre ve dokuların hasar görmesi, özgün fonksiyonların da zaman içinde bozulmasına sebep olur. Demans hastalıklarının her biri, farklı beyin alanlarının etkilenmesinden sorumludur.
Örneğin, Alzheimer hastalığı, hipokampus adı verilen ve bellek sepeti olarak da bilinen alanı en sıklıkla etkileyen, o bölgedeki beyin hücreleri (nöron) içinde kötü birikim alanları (nörofibriller yumaklar) ve hücreler arası kötü protein birikimleri (amiloyid plaklar) ile karakterize bir durum yaratır.
Hücre içi ve hücreler arası bu kötü birikimler hücrelerin ve hücreler arası iletişimin bozulmasına ve dokuların küçülmesine (atrofi) yol açar ve hastalık belirtileri ortaya çıkar.
Hipokampus bölgesinin atrofisi Alzheimer hastalığının ilk ve en önemli belirtisi olan unutkanlık sürecini başlatır.

Alzheimer’dan Korunmak İçin Neler Yapılmalı?

Alzheimer'ın gelişmesine zemin hazırlayan risk faktörlerinin en önemlisi genetik yatkınlık. Ailede Alzheimer öyküsü ve hastalığın 40-60 yaş arasında başlaması genetik yatkınlığı düşündürüyor.
Yaş ilerledikçe hastalığın sıklığı artıyor. Örneğin, hastalığın 65 yaşın üzerinde her 10 yılda bir görülme oranı ikiye katlanıyor.
Hastalığın oluşma riskini artıran diğer faktörler ise; kafa travmaları, uzun süreli depresyon varlığı, kronik alkol kullanımı, hipertansiyon, kolesterol yüksekliği ve şeker hastalığı.

Alzheimer'dan Korunmak Mümkün mü ve Neler Yapılabilir?

Alzheimer’ın nedenleri kesin olarak bilinmediği gibi nasıl önleneceği ile ilgili kesin bilgi yok. Ancak bazı hayat tarzı düzenlemeleri hastalığın oluşma oranını azaltabiliyor.

Alzheimer'dan korunmak için;

·         Zihinsel ve fiziksel olarak aktif kalın, düzenli egzersiz yapın,
·         Tansiyonunuzu ve şekerinizi normal düzeyde tutun,
·         Sebze ve meyve tüketiminizi artırın. Akdeniz diyetini tercih edin,
·         Emniyet kemeri ve kask kullanarak kaza sonucu oluşabilecek kafa yaralanmalarına karşı korunun,
·         Alkol kullanıyorsanız bırakmayı ya da sınırlandırmayı deneyin, sigarayı bırakın.

En Sık Kimlerde Görülür?

Alzheimer hastalığının bir kişide görülmesini kolaylaştıran bazı durumlar vardır ki, bunlara risk nedenleri adı verilir. Alzheimer hastalığı için bilinen risk nedenleri şunlardır:
·         Yaş: Alzheimer hastalığı, sıklıkla 65 yaş üstündeki kişilerde ortaya çıkar. Hastalık 65 yaş üstü nüfusun % 5’inde görülürken, her 5 yılda bir hastalık görülme sıklığı 2 kat artar ve 80-85 yaşın üzerindeki her iki kişiden birinde hastalık görülebilir. Bununla beraber son yıllarda yapılan araştırmalar hastalığın fark edilmeden 20-30 yıl geride başladığını ve eğer araştırılırsa tanının 40 ve 50’li yaşlarda da konulabileceğini göstermektedir.
·         Cinsiyet: Kadınların ortalama yaşam süresi erkeklerden daha uzundur. Ortalama yaşam süresi dikkate alındığında, hastalığın kadınlarda daha sık görülmesi beklenen bir sonuçtur.
·         Depresyon
·         Geçirilen Hastalıklar: Kardiyovasküler hastalıklar, hiperlipidemi, diyabet, tiroid hastalıkları Alzheimer hastalığı için birer risk faktörü olarak sayılabilir.
·         Geçirilen Kafa Trawmaları
·         Eğitim: Düşük eğitim düzeyine sahip kişilerin hastalığa yakalanmaya eğilimi fazladır. Eğitim düzeyi yükseldikçe hastalığın görülme sıklığı azalır.
·         Kalıtım ve Genetik: Alzheimer hastalığının %25’i genetik ve ailevi bir özellik taşır. Hastalığa ait olduğu düşünülen pek çok gen ortaya konmuştur. Bu genler hastalıktaki beyin ve beyin hücresinin hasarlanmasına neden olan nörofibriller yumak ve amiloyid plakların oluşumunu da sağlar. Kromozom 19 tarafından hatalı kodlanma ile miktarı artan APOE4 epsilon 4 varlığı hastalığın varlığına ait ihtimali göstermek açısından değerli bir laboratuvar ölçümüdür.
·         Biyobelirteçler: Bugün Alzheimer tanısının hastalık çıkmadan 20-30 yıl öncesinde de saptanabileceğine ait bazı laboratuvar bulguları beyinde patolojik olarak biriken proteinlerin varlığını desteklemektedir. Abeta 42 ve tau proteinleri beyin omurilik sıvısından elde edilebilir. Bunlara biyobelirteç adı verilir.

24.06.2019 14:21 - ulusalhaber1945: ulusalhaber-ulusalajans.blogspot.com


MEDİREVO DOĞRUDAN SATIŞ A.Ş.nin BOR Madeni baz alınarak ürettiği ürünleri alış veriş yapmanız için aşağıdaki linki tıklayın.